Unearthing sergisi ve deprem Yaşanan üzücü deprem sonucunda normalleşmeye çalışmak elbette hiç kolay değil ancak yerkürenin anormalleştiği, yerle bir olduğu şu günlerde bizlerde ruhen yerle bir olduk. Atlatmak kolay değil elbette, Shakespeare’in dediği gibi “acı tükenmiş görünse de ölmüş değildir” yaşanan acılar unutulmaz ancak unutmadan, ders çıkararak normalleşmek zorundayız. Böylesi zamanlarda insanı sanat iyileştirir ve gerçeklerle yüzleştirir. Bende seramik sanatçısı arkadaşım Lal Pekin’in de aralarında bulunduğu FREYAalt’ın Unearthing sergisine gittim.
Unearthing yapım-yıkım-yeniden inşa üçgeni arasındaki çelişkili “uyum”un bir araştırması olarak düşünülmüş. Sergide eser olarak heykel, seramik, resim ve karışık medya ve yerleştirmelerden oluşan bir seçki bulunuyor.
Özün Varoluşu
FREYAalt’ın dördüncü sergisinde, üç lokal kadın sanatçı Lal Pekin, Sinem Tekin, Hilal Can ve Fransız sanatçı Gyom Maurice More (LPM) birbirinden ilginç ve anlamlı eserleriyle yer alıyor. Her eser bir düşüncenin, hayalin yansıması olarak gerçekliği göz önüne seriyor. Sergide dikkatimi çeken eser ise Lal Pekin’in hazırladığı sarı kum, eğri-çarpık seramik küp ve kırık ayna çalışması oldu. Lal bana bu eserine bakıp bakış açımı ve ne anladığımı, ne hissettiğimi sordu ben de kumun doğanın özü olduğunu kumun öz, seramiğin ise töz olduğunu söyledim. Esasında o anda beynimden Albert Camus’un varoluşçuluğundan tutunda Descartes’in töz felsefesi geçti.
Descartes’e göre madde ve zihin veya ruh-beden birbirinden farklı olsa da aynı anda var olan bir tözdür. Bu yüzden Lal Pekin’in kum-seramik-ayna üçlemesini felsefi yönden çok anlamlı buldum. Lal daha önce gittiği Patara Plajı’nın kumundan esinlenmiş ve içine hayatın akışında yaşadıklarını ve depremin kendisinde yaşattığı ruhsal durumu da katmış, bu içsel yansımayı kırık aynada ve eğri-çarpık seramikte görebilirsiniz. Beden yani madde yer kaplar fakat görüntüsüyle vardır, ruh ise düşünür ancak yer kaplamaz. Ben Lal’in eserine bakınca bunları hissettim. Her eserin farklı bir anlamı bulunuyor. Kişilerin bakış açısı ise algısı ve hisleri yönünde değişiyor. Yaşanan deprem acısı hepimiz üzerinde ruhen, bedenen çok yer kapladı ve izi uzun yıllar silinmeyecek gibi görünüyor.
Neolitik Çağ Etkisi
Seramik eserler beni her zaman Neolitik çağa doğru yolculuğa çıkarır. Bu tarz eserlerde uygarlık tarihini, arkeolojiyi ve felsefeyi bulursunuz. İnsanın doğayla bütünleştiği ilk çağlar ve ürettiği eşyalar, ilk yerleşik zamanlar… Lal Pekin’in kum-seramik-ayna üçlemesi ayrı gibi görünse de birbirine bağlantılı, birbirini tamamlayan öz-töz ilişkisini anlatıyor. Genç seramik sanatçısı Lal Pekin eseri için şöyle diyor “Tam bir bütün olamamak ve içe gömülmek… Bir delik, o gömülmeden çıkmaya çalışma çabası, ayna ise uzaktan kendine bakmak gibi…”
İnsan doğanın ta kendisi değil midir? Bu yüzden doğaya özgü yaşamak ve doğal olmak öze ulaşmaktadır. Özünü inkâr eden ve dışlayan, ona uyumlu olmadan yaşayan egosuna yenik düşer ve doğa insana küser. En büyük deprem insanın egosudur. İnsan doğadan kopamaz. Doğasız ne sanat olabilir ne de insan varlığını sürdürebilir. Doğadan geldik ve doğaya döneceğiz. Doğaya ihanet geleceğimize ve varoluşumuza ihanet değil midir? Her defasında yeşillik alanların ormanların, kıyıların imara açılması kendi kendimizi yok etmekten başka bir şey değil midir? Sergi bize doğanın insanın varoluşuna sunduğu katkıyı anlatıyor.
Biz doğanın kendisi değil miyiz? veya
İnsan doğa olduğunu unutmuş mu?
FREYAalt’ın Unearthing sergisi 5 Mart tarihine kadar 14:30-20:00 saatleri arasında devam edecek. Sergiden elde edilen toplam gelirin %20’si deprem dayanışması kapsamında bağışlanacak.
Adres: Kuloğlu Mahallesi Çukurcuma Camii Sokak No: 7/6 Beyoğlu/İstanbul